Akıbetimizden korkmalıyız…

Televizyonda izlerken kanımız dondu resmen; Siyonist sermayeye ait bir kafede bir kadın gönüllü Gazze’deki soykırımı hatırlattığı müşterilere, o kafede para harcamanın akan kana ortak olmak anlamına geldiğini anlatmaya çalışıyor… 
Gençlerden biri ise, “Abla git burası İslam ülkesi değil!” diyor… Yetmiyor, “Çok istiyorsan, Gazze’ye git!” diye bir de tavsiyede bulunuyor gönüllü hanımefendiye… 
Hayır, yani burada mesele insanlık meselesi değil mi?
Buradaki mesele vicdan meselesi değil mi? 
Kundaktaki bebeklerin hunharca katledilmesinin İslam ülkesi olmak ya da olmamakla ne ilgisi var Allah aşkına? 
Hangi dine mensup olursa olsun, hangi insan buna katlanabilir yahut böyle bir tabloya rıza gösterebilir? 
Bazen düşünüyoruz da, meğer yaşadığını zanneden ama aslında beyin ölümü gerçekleşmiş milyonlar varmış aramızda… 
Lafa bakar mısınız? 
“Burası İslam ülkesi değil!” diyor… 
Bunu diyen genç ihtimal ki Müslüman bir Türk… 
Ama Fransa’da, İtalya’da, Amerika’da bu gençle akran olan binlerce ecnebi genç, İsrail’e tepki gösteriyor işlenen bu insanlık suçu için… 
Onlar Hıristiyan…
Bizim gencimiz de Müslüman… 
Onlar, boyunlarında Haç taşıyor olmalarına rağmen ellerinde Filistin bayraklarıyla sokaklara dökülüyor, bizim Müslüman gençlerimiz ise, o meşhur Siyonist sermayesi olan kafelerde adeta İsrail uşaklığı yapıyor… 
Ne acı verici bir durum, öyle değil mi? 
Düşününce insanın resmen burun direği sızlıyor… 
Bir o kadar gücüne gidiyor gönlün… 
Allah, hakikaten büyük… 
Allah, hakikaten çok merhametli… 
Aksi halde bizim başımızdan aşağı taşı çoktan yağdırıvermişti… 
Korkmalıyız yine de… 
Hem de çok korkmalıyız… 
El kadar sabilerin bombalanmasına bile buğzedemiyoruz ya; akıbetimizden gerçekten korkmalıyız…