BEKÇİ KÖPEĞİ… 

Ayasofya-i Kebir Cami’nde 35 öğrencinin hafızlık icazet töreni yapılıyor ve bu durum nedense Yunanistan’ı rahatsız ediyor. 

Yunan basını bu olayı ülkesine “Türkiye’den yeni bir meydan okuma!” başlığıyla duyuruyor… 

Evet, meydan okuma… 

Bakınız, bu rahatsızlık bile elin gâvurunun bu topraklar için kurduğu düşleri açık etmeye yetiyor… 

Düpedüz densizliktir bu!

Bizim toprağımızdaki bir camide ne yapacağımızı size mi soracağız?

Hangi adımı atıp atmayacağımızı sizden mi öğreneceğiz?

Bir de, sahi siz kimsiniz? 

Hıristiyan âleminin bekçi köpeği misiniz, nesiniz siz? 

Niye havladınız ve niye havlıyorsunuz? 

Bir zamanlar zaten cami iken allem-kallem edip müzeye dönüştürülmesini sağladığınız mabette yeniden ezan sesleri yükselmeye başlamasını niye bu kadar dert ettiniz? 

İstanbul sizin babanızın malı mı?

Ayasofya-i Kebir Camii, sizin tapulu mülkünüz mü? 

Ne bu tatava?

Ne bu zırıltı? 

Ne bu itiraz?

 

*** 

 

İşin ilginç yanı da şu: 

Elalemin kapı iti havlarken, bizim içimizdeki zağarlar da eşlik ediyorlar onlara… 

Ayasofya-i Kebir Camii ile ilgili bir takım endişeler dile getiriyorlar, “kültürün katli” falan diyorlar bunun için… 

E tabi… 

-Katranı kaynatsan olur mu şeker, cinsini… diye başlayan veciz bir deyişimiz vardır ya bizim… 

Bunlar da böyle işte; cinslerine çekip çekip duruyorlar habire… 

Ama biliyor musunuz?

Bu zağarların da, tohumu oldukları çakalların da son demleridir artık… 

Bitti, geldi ve geçti o günler… 

Türkiye’ye diledikleri gibi burunlarını sokamayacaklar artık, nitekim sokamadıkları için ciyaklıyorlar böyle… 

Tıpkı ayağına basılmış enikler gibi hem de… 

Daha çok bağıracaksınız!

Daha çok ciyaklayacaksınız siz!

Senelerce bu milletin ayağına dolayıp dilediğiniz zaman çekip düşürdüğünüz o prangaları er ya da geç sizin ayaklarınıza dolayacağız elbet… 

Ve öyle bir gün gelecek ki; 

Fatih’in, Yavuz’un, Kanuni’nin ve Sultan Abdulhamid Han’ın nefesini ensenizde hissedeceksiniz… 

Boşuna demiyorlar: 

-Tarih, tekerrürden ibarettir, diye…

Biz görürüz, göremeyiz orası ayrı… 

Ama hakikat şu ki: 

Sizler bu aziz milletin önünde öyle ya da böyle bir gün diz çökeceksiniz!

Tıpkı bir zamanlar cinsine çektiklerinizin diz çöktükleri gibi… 

Uzun sözün kısası: 

Bu kervan size rağmen yürümeye devam edecek!

Nokta!