Bu gidiş kötüye…

Dün aile kavramına dönük olarak kaleme aldığımız olay ve yazı üzerine tanıdıklarla bir dizi sohbetimiz oldu… 
Artık annenin evlattan, evladın babadan haberdar olmadığı bir dönemi konuşurken, söz dönüp dolaştı komşuluk ilişkilerine geldi… 
Çocukluğumuzdan biliriz; yaşadığımız mahallede neredeyse herkes birbirini tanır, herkesin birbirinden haberi olurdu… 
Kimin neşesi var, kimin kederi var, kim sıkıntılı, kim problemli, kimin ne ihtiyacı var bilinir, herkes bu ihtiyaçları gidermek için seferber olurdu… 
Herhangi bir hanenin kapısını çaldığınız zaman kendinizi tanıtmanıza gerek kalmazdı; herkes birbirini tanır, herkes herkese çoluk çocuğuyla selam gönderir, hal hatır sual ederdi… 
Şimdi ya peki? 
Bırakın sokağı ve mahalleyi, aynı apartmanda yaşayan komşuların bile birbirlerinden haberi yok… 
Bazen haber bültenlerine de düşüyor… 
Evinde tek başına yaşayan yaşlıların günler sonra evlerinde ölü bulunduklarını görüyor, işitiyoruz… 
Bültenlere de gerek yok; bazen kendi çevremizde bile rastlıyoruz bu tür olaylara… 
Bir başka ilginç örnek daha vereyim; bir yakınımız anlattı… 
Apartmandaki komşusunun Down sendromlu bir çocuğunun olduğunu yıllar sonra öğrenmişler… 
Ne korkunç, değil mi? 
Yani hiç mi çalmadınız birbirinizin kapısını?
Bir bardak su da mı vermediniz?
Yahut hiçbir ihtiyacınız da mı olmadı? 
Yani insan düşününce gerçekten hayret ediyor… Bu nasıl bir haldir, bu nasıl ahvaldir diye… 
Ama işte bu tür olayları görüp işittikçe, yine dönüp dolaşıp başladığımız yere geliyoruz… 
Aile içerisinde birbirinden haberdar olmayanın komşusundan haberdar olması mümkün müdür? 
Elbette değildir… 
Uzun sözün kısası, bu gidiş kötüye… 
Hem çok kötüye…