Çömezler, ustalar ya da raf ömrü…

Mesleğimizde naçizane 30’uncu yıla doğru merdiveni dayadık sayılır… 
Merhum amcamız Necati Çakır ve ailemizin çınarı Reşat (Behzat) Çakır’ın gölgesinde ilk adımımızı attığımız bu meslek, -şükürler olsun- kolumuza bilezik ve de en büyük emanet olarak kaldı bize… 
Hiç unutmayız!
“Poşet makina” diye tabir ettiğimiz fotoğraf makinası ile çektiğimiz ilk fotoğraf, şimdinin Palandöken ilçesinin bir parçası olan Yenişehir’deki bir çöp haberiyle ilgiliydi… 
Allah selametliğini versin, ömrünü uzun etsin; Sıddık Polat Belediye Başkanı idi o dönem… 
Yapacağımız bu ilk haberle ilgili olarak kendisinden görüş almak istediğimiz zaman demişti ki; 
- Temizlik imanın yarısıdır. Evimizde odanın ortasına atmadığımız çöpleri, çöp konteynerleri varken yere ve sokaklara atıyorsak; imanımızı sorgulamalıyız! 
Yani demek istemişti ki; temizlik işi bireysel ve toplumsal ahlakın göstergesi olduğu kadar, dini açıdan da bir sorumluluktur… 
Büyük bir dersti aslında o haber… 
Dersimizi almış, haberimizi de ona göre yapmıştık zaten… 
Hem biliyor musunuz? 
Neredeyse adettendir; mesleğe yeni başlayanlar, ki, bizde onlara “çömez” denilir, yapacakları ya da yaptıkları ilk haber, kesinlikle çöp ve çevre temizlik haberleri olur… 
Çünkü o andaki çap, o andaki kabiliyet, o andaki bakış açısı ancak ve ancak o kadarına izin verir… 
Bugün bile bazen denk geliyoruz böyle haberlere ve diyoruz ki kendi kendimize: 
- Çömezlik iyidir, çömezlemek de iyidir… 

*** 

Ve bugün… 
Kendi jenerasyonumuza baktıkça, gurur duyuyor, iftihar ediyoruz… 
Meslek büyüklerimizin rehberliğinde yetişmiş olmanın ayrıcalığını ve haklı gururunu bugün bir kez daha yaşıyoruz… 
Misal, Reşat Çakır, Necati Çakır… Misal Kadir Sabuncuoğlu… Misal, İbrahim Aydemir… Misal Mehmet Şener, Öztürk Akkök ve daha niceleri… 
Doğrudan ya da dolaylı olarak hepsinin bir emeği var üzerimizde… 
Öğrettikleri ve gösterdikleri var… 
Ve yaptığımız haberler, kaleme aldığımız yazılar, karşılaştığımız hadiseler, gelişmeler, olaylar, seçimler, yöneticiler, yönetimler ve daha neler neler… 
Hamdolsun, yoğruldukça naçizane kıvam tutup, yazıp çizdikçe çömezliğimizle çıraklığı, çıraklığımızla da kalfalığı yer değiştirdik… 
Kendimize “usta” demeyiz, diyemeyiz… 
Zira öğreneceklerimiz, göreceklerimiz ve idrak edeceklerimiz var halen daha… Dolayısıyla usta olup olmadığımızı ise, önce meslek büyüklerimizin aklına ve irfanına, ardından şehrimizin takdirine bırakacağız…
Hem bizim için en büyük zul nedir, bilir misiniz? 
Söyleyelim: 
Çömezlikten ustalığa terfi edilir de; Allah, usta iken hiç birimizi çömeze dönüştürmesin! 
Olur ya! 
Eğer böyle bir hal üzere olursak da; bizi lütfen ikaz edin! 
İkaz edin ki, miadımızın dolduğunu ve raf ömrümüzü tamamladığımızı anlamış olalım!
Anlayalım ki, kabak tadı vermeyelim… 
Anlayalım ki, geriden gelen çömezlere, çıraklara, kalfalara, ustalara gölge etmeyelim!
Anlayalım ki, kendimize yakışanı yapıp, son demlerimizi üstümüze güldürmeden, alay konusu olmadan ve sakız olup çömezlerin dahi ağızlarında çiğnenmeden geçirelim… 
Bunu diyoruz, çünkü bazı ustaları gördükçe, düştükleri o “fecaat” durumdan onların yerine biz utanıyoruz…