Daha neyi bekliyoruz ki?

Bizim ülke böyle işte… 
Küçük bir kız çocuğu ilahi söyleyerek yürüdüğü için bir akademisyen tarafından sözlü tacize uğruyor… 
Aynı gün bir başka kız çocuğu İzmir’de bir gece kulübünde sahneye çıkıp dans ediyor, izleyenleri eğlendiriyor… 
Ve her ne hikmetse ilahi mırıldanan kız çocuğu linçlenirken, dans eden kız çocuğu için de yetenek güzellemeleri yapılıyor… 
Şaşırdık mı?
Hayır!
Çünkü bu ülkede pavyonda Dilber adıyla dans eden bir kadın, günlerce gündeminde kaldı bu ülkenin… 
“Dilber, evin barkın yok mu?” diye başlayan pavyon türküsü, neredeyse herkesin ağzına pelesenk oldu, öyle değil mi? 
Şimdi siz böyle bir ülkede reşit olmamış bir kız çocuğun gece kulübünde çıkıp dans etmesine şaşırır mısınız? 
İş dönüp dolaşıp nereye geliyor, biliyor musunuz? 
Şu kahrolası televizyon dizilerine… 
Çünkü Türk televizyonlarında yayınlanan dizilerin Türk aile hayatıyla, örfü, ananesi, gelenek ve görenekleriyle uzaktan-yakından ilgisi yok! 
Allah’a şükürler olsun!
Ne dizi izleyenlerdeniz, ne de bu dizilerin meftunları arasındayız… 
Dizilerin genel durumunu da, ya fragmanlarından veyahut da sosyal medyada yapılan adam akıllı eleştirilerden biliyoruz… 
Bununla ilgili olarak geçmişte de yazı kaleme almışlığımız olduğu için sürece de şahidiz... 
Süreç nedir derseniz… 
Bu dizilere karşı niyeyse kimsenin ses çıkarmıyor oluşu… 
Yani Türk aile hayatının temeline dinamit koymaktan farksız olan bu dizilerin sayısı arttıkça artarken, bu pervasızlığa ise “dur” diyenlerin olmaması… 
Bilmiyoruz ama… 
Neyi bekliyoruz ki daha?
Ahlaksızlığın gırtlağımıza kadar gelip dayanmasını mı yoksa?