Doğ ey güneş!

Rahmetli Mehmet Akif İnan’ın “Şehir Gazeli” ismini verdiği şiirini çoğunluk bilir… 
Her mısraı ayrı bir mana derinliği, ayrı bir özlem ve ayrı bir umudu taşır… 
Diyor ya: 
“…Dönüştür ey kalbim bahçeli eve / Anlamı ezen o makinaları…” diye… 
Nedir, anlamı ezen o makinalar sizce? 
Bahçeli evle neyi kastetmiştir Merhum İnan? 
Devam eder: 
“…Kurtuluş haberi olsun dünyaya / Ayırma üstümden bir an gölgeni…” 
Ve o vurucu mısralarla bitirir şiirini: 
“…Doğ ey güneş erit taştan adamı / Ve kurut taşları diken elleri!..” 
Şehir Gazeli adlı bu şiire herkes kendi bakış açısıyla yorum getirir; misal taştan adam için yapılan yorum herkese göre farklılık gösterir… 
Nedir taştan adam?
Heykel midir? 
Put mudur, büst müdür? 
Yoksa insanlığımızı, değerlerimizi, hassasiyetlerimizi ve hissiyatımızı silip süpüren dünya hırsı mıdır? 
Tam da bu şiir üzerine kafa yorarken, sosyal medyada denk gelen bu resim cuk diye oturdu anlatmak istediklerimize… 
Yani bir şiir bu kadar mı güzel tasvir edilir, yani bir resim bu kadar mı güzel anlam bütünlüğü taşır… 
Anlamı ezen makinalar bunlar işte!
Sözde konfor…
Sözde modernite… 
Sözde medeniyettir onlar… 
Ve her kalbin dönüşmek istediği bahçeli bir ev vardır saklanıp kaldıkları göğüs kafesinde… 
Taştan adam paradır aslında, herkesin tapıp tapıp durduğu para… 
Dünyadır, dünyalıktır… 
Koca koca binalar, gökdelenler, rezidanslar ve insana kendisini unutturan yüzü soğuk taş yapılardır… 
Biliyor musunuz? 
Kendimizi hapsettik o binalara, mahkum ettik adeta… 
Koptuk, kokuştuk, ayrıştık ve bölündük… 
Bunları düşününce tekrar ediyoruz haliyle: 
Ve diyoruz ki:  
“…Doğ ey güneş erit taştan adamı / Ve kurut taşları diken elleri!..”