ELEŞTİRİ, KÜFÜR, TARAFTAR

Eleştiriyi anlarım, herkeste anlar, kulüpte anlar, yönetimde anlar, takımda anlar. Ama takım sırf yenildi diye eleştiri sınırlarını aşıp hakaret etmek nedir Allah aşkına!
O takımda oynayan hiçbir futbolcu sizin babanızın oğlu değil, kaldı ki, babanızın oğlu bile olsalar yine hakaret etme hakkına sahip değilsiniz. 
Yani bazen sosyal medyada yapılan yorumları görünce, kan beynime sıçrıyor. Takım kazanınca iyi, hocası iyi, teknik heyet iyi, yönetim iyi; ama kaybedince vurun abalıya gitsin. 
Böyle olmaz, böyle bir taraftarlık anlayışıda olmaz. Küfür nedir, hakaret nedir, futbolculara “ruhsuz” demek nedir, “aşağılık” demek nedir? Bunlar eleştiriyse eğer, bu tarz eleştiri yapanların hepsi ruhsuz,  hepsi aşağılık insanlar o zaman. Böyle bir şey olabilir mi yani? Nasıl ki, bizim böyle bir yorum getirmeye hakkımız yoksa sırf maçı kaybetti diye takımı bu tarz yorumlara muhatap etmekte kimsenin hakkı değil.
Bu neyi gösteriyor, taraftarımızın bir kere taraftarlık kültüründen bile yoksun olduğunu gösteriyor. Altay maçından örnek vermek gerekirse; takımı zaten 4-0’lık farklı bir skorla yenmişsiniz, tribünlerden yükselen ses “Küçük Altay!”
Oldu mu yani? Şimdi bazı taraftarlar diyecek ki, Altay taraftarlarıda bize kötü davranmıştı diye. İyide onların kötü diye nitelendirdiğimiz yaklaşımını biz niye sergiliyoruz o halde? Yani onların bize yapmasını ağı bulduğumuz bir işi onlara karşı biz niye yapıyoruz? Onlardan ne farkımız kalıyor öyleyse? 
O maçta yapılması gereken şey Aytay’a küçük diye bağırmak değil, tribünlere çağırarak alkışlamak olmalıydı. Öyle ki böyle bir yaklaşım, onlar için hakaretten beter olur, ilaveten bizide yüceltmiş olurdu. 
Ama diyorum ya, taraftarlık bir kültür, bir bilinç meselesi. Öyle çıkıp tarın başına davul çalmakla olmuyor bu işler. Taraftarlık nezaket gerektirir, letafet gerektirir, strateji gerektirir, akıl gerektirir. Kaldı ki, şu sıkıntılı dönemde en çokta akla ihtiyacımız var. Yoksa ağzından çıkanı kulağı duymayan bir kalabalığı nasıl olsa her yerde buluruz.