Üretimin, üretmenin ve kendi ihtiyaçlarımızı kendimiz karşılayacak bir kapasiteye erişmenin ne büyük bir gereklilik olduğunu pandemi sayesinde görmüş olduk…
Nitekim tüm dünyadaki tedarik zincirinde yaşanan arz ve talep dengesizliği yüzünden gelinen nokta da ortada…
Çözümün ne olduğuna dair kaleme aldığımız onlarca yazı, ilgili makamlara yaptığımız sayısız çağrımız vardır…
Nedir bu çağrı?
Üretim, üretim, üretim…
Misal, hükümetin sık sık vurguda bulunduğu üretime dayalı ekonomi politikasını biz bundan yıllar önce manşetlerimize taşıyorduk…
Tarımsal üretimin teşvik edilmesini gerektiğini…
İşlenmemiş tek bir karış toprağın, bu ülkeye ve bu millete haksızlık olduğunu…
Besicilerin, çiftçilerin, doğdukları yerde doyabilmeleri için evvela kazanabilecekleri bir ortam oluşturmak icap ettiğini…
Köyleri köy gibi bırakmak yerine, köyleri geliştirmek gerektiğini…
Üreticinin maliyetlerine ortak olmak bir yana dursun, ürettiğine de sahip çıkmak gerektiğini…
Vesaire, vesaire…
Emin olun, bu minval üzere bundan 10 ya da 15 yıl önce kaleme aldığımız sayısız yorum veya haber çıkartabiliriz arşivden…
Bugün söylenenleri esasen yıllar önce söylediğimizi ve bugün daha yeni görülen hakikatleri, aslında bundan seneler önce zaten görüp ikaz ettiğimizi pekâlâ ispatlayabiliriz…
Ama mesele bu değil ki!
Mesele bu bakış açısında ne kadar samimiyiz, ne kadar realistiz?
Hani üretim deniliyor ya; görüp bakacağız, üretim yapılacak mı ya da üretene kıymet verilecek mi?
-İşlenmemiş toprak kalmayacak, deniliyor ya; kalıp kalmayacağını da yine hep beraber göreceğiz...
Eğer ki hükümet ve ilgili bakanlıklar üretim konusunda gerçekten çözüme yönelik bir formül peşindiyseler ne âlâ…
Ama yok, mevzu sadece “dostlar alışverişte görsün” durumuysa, o zaman yandı gülüm keten helva!
Helva dediysek, sözün gelişi tabii ki de…
Zira helvaya un lazım, una buğday lazım, buğdaya toprak, toprağa rençber lazım ve rençbere ise kuşkusuz kazanç lazım…
Var mı?
Varsa eğer yakalım o halde gitsin helvayı!