Kadınlar Günü’ymüş!

Bu yazıyı kaleme almak için bi hafta bekledik, çünkü öyle gerekiyordu… Yazımızın konusu Dünya Kadınlar Günü idi, ancak yazının bugüne kalmış olması asla bir tesadüf değildi… 
Hızlıca yazıp geçelim!
“Dünya Emekçi Kadınlar Günü” diye bir günün kutlanıyor olmasının asıl sebebi malum… Bir dokuma fabrikasında sosyal hakları için baş kaldıran ve yanarak can veren kadınlar yüzünden… 
Ve fakat 8 Mart’ı öyle bir evirip çevirdiler ki, getirip bugünü kadınlar için adeta acziyetin itiraf gününe dönüştürdüler!
Size bir soru: 
“8 Mart’ta en çok hangi konu gündeme gelmiş?” dersiniz… 
Sıkı durun!
Kadına şiddet!
Ve ağzı laf yapan herkes, 8 Mart’ta; 
“Aman kadına şiddet uygulamayalım!”, 
“Aman kadınlara iş hayatında yer açalım!”, 
“Aman kadınlara siyaset yaptıralım, seçelim, seçtirelim!” 
“Aman kadınları sevelim, sayalım, onlara sahip çıkalım!” 
Aman… 
Aman… 
Aman… 
Uzun sözün kısası; 8 Mart’ta kadınlarla ilgili kurulan her cümle, kadını başlı başına ötekileştiren ve aciz gösteren bir düşüncenin ürünü idi… 
Yahu kadın konuşmacı çıkıyor, kadın, kadın!
Diyor ki; 
“Toplumsal yaşamda kadınların desteğe ve sahip çıkılmaya ihtiyaçları var!”
Hadi buyurun, buradan yakın! 
Halbuki biz öyle düşünmüyoruz…
Kadınların hiç kimsenin desteğine, lütfuna, himmetine ve merhametine ihtiyacı yok!
Kadınların tek ihtiyacı var,o da başarmak… 
Çalışarak başaracaklar!
Okuyarak başaracaklar!
Öğrenerek ve öğreterek başaracaklar!
Ve kadınların bu yüzden 8 Mart’a da ihtiyaçları yok, 8 Mart’ta yapılan saçma sapan çağrılara da… 
Çünkü kadınlara en büyük kötülük bizzat 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yapılıyor…