KISKANÇLIK

Erzurum’da senelerden beri hep aynı şeyleri konuşup dururuz ve en çok da dile getirilen şey kıskançlık ve istemezlik olur. Yani şehrin merkezi de öyle, köyleri de öyle. Aşkale garajını bilirsiniz, orada bir dostumun işyerine uğramışken, küçük bir çay evinde sohbet etme imkanı da oldu.

Çayevinde toplanan köylülerle de haşır neşir oldum, sohbete daldım. Neyi konuştuğumuza gelince, tabii ki kıskançlık… Hadi şehirde oluyor böyle şeyler de, köylerde nasıl oluyor gerçekten anlamadım. Yani köyler zaten birbirleriyle akrabadır genellikle; yedikleri içtikleri ayrı gitmez. Hepsi değil birbirini tanımak, birbirlerinin ciğerlerini bile bilirler. Ama duyduklarım karşısında öyle şoklar yaşadım ki, bu kadar da olamaz dedim.

Ben tam bu cümleyi kurmuştum ki, köylü kardeşlerden birisi şöyle dedi: “Erzurum’daki köylerin neredeyse tamamına yakınında çoğunluk birbiriyle ya küstür, ya konuşmuyordur, ya da ağır alıyordur”

İyi de bunun sebebi ne dedim, kıskançlık dedi. Birbirlerini istemiyorlar, kıskanıyorlar, gözleri birbirlerinin malında davarında kalıyor, adam ahır yapıyor, ahırı kıskanıyor, ev yapıyor, evini kıskanıyor, traktör alıyor, traktörünü kıskanıyor. Düşün ki, tarladaki otu, arpayı, buğdayı, sofradaki kaymağı bile kıskanan var.

Hayretler içerisinde kaldım; dedim ki kendi kendime: iyi ki köylerde yaşamıyoruz, yoksa halimiz harap olurdu vallahi.

Buradan sadece köylü kardeşlerime değil, bütün hemşehrilerime seslenmek istiyorum. Kimse inkar etmesin, kıskançlık ve haset hepimizde var bu memlekette. Ben buna şahsen karşıyım, vardandan fayda vardır diyorum.

Siz de aynısını yapın, vara inanın, eşinizin dostunuzun var olması için uğraşın. Kimsenin malıyla mülküyle, alacağıyla vereceğiyle uğraşmayın. Malı olan er ya da geç hesap verir, bırakın hesabını verecek olan düşünsün. İyilik isteyin, herkese ve tüm tanıdıklarınıza iyilikle yaklaşın, kötülükten kimseye fayda gelmeyeceğini bilin!