Hani yazılarımızda Erzurum merkezli değil de, genel konulara değiniyoruz ya bazen, kimi dostlarımız da diyor ki:
- O konulardan bize ne!.. Bize Erzurum’u yaz, Erzurum’dan bahset!
Haksız da değiller; ancak devir öyle bir devir oldu ki, dünya küçülüp ceplerimize kadar giriverdi nerdeyse…
Ama bu durum, bizim Erzurum’u ön planda tutmaktan asla vazgeçmeyeceğimiz gerçeğini değiştirmiyor tabii ki de…
Bilirsiniz, Ramazan ayı sükunet ayıdır, sıhhat ayıdır, sabır ve suhulet ayıdır… Bu ayda kavgaya, gürültüye, tartışmaya, çekişmeye hiç mi ama hiç hacet de yoktur…
O sebeple hem kalemimizi, hem de kelamımızı dinlenmeye aldık biraz…
Dinlenmeliyiz, çünkü hayli hareketli günler bizi bekliyor…
Dinlenmeliyiz, çünkü siz değerli okurlarımızla konuşacağımız çok ama çok önemli konular var…
Hele şu sayfayı bir çevirelim, evvel Allah’ın izniyle atı da koşturacağız, iti de…
Kimse zannetmesin dosya kapandı!
Kimse zannetmesin edenin yanına kâr kalıyor bu memleket…
Bir bir dökeceğiz o çuvalın dibini!
Öyle ki, çuvala sığmayan o mızrak bile gözler önüne serilecek en sonunda…
Neyse…
Sizler hep birlikte iftar saatini bekleyedurun, biz de dosyaları ufaktan ufaktan açmaya başlayalım gayri…
Değil mi yani?
Kervan yolda dizilir sonuçta…
GELDİĞİ FİYATA…
Çerkez’in biri at çalmış ve oğluna
- Al bu atı pazara götür sat. Ben gidersem tanırlar’ demiş.
Oğlu da pazara götürmüş.
Avşar’ın biri gelmiş, ata bakmış,
-Bunun ayağı sakat, demiş.
Oğlan da:
-Hayır sakat değil, diye karşılık verince, Avşar:
- Bir bineyim o zaman, demiş. Avşar, ata binmiş, gidiş o gidiş.
Oğlan akşam eve gelmiş, Çerkez atı sattı diye heyecanlanmış.
-Kaça sattın oğlum?, diye sormuş.
Oğlu da
-Vallahi baba geldiği fiyata gitti, demiş.