Sakal ve Kucak…

“İti an, çomağı eline al” deriz ya hep; gündem terör saldırısı olunca, akıllara ister istemez teröristler de geliyor.

Örneğin, Selahattin Demirtaş…

Hani eli kanlı terörist başı Apo’ya güzellemeler yapan sözde siyasetçi var ya; o işte…

Hem bu nasıl iştir, anlamıyoruz…

Bir yazı yazıp göndermiş bilmem hangi internet sitesine, özetle demiş ki,

- Taksim’deki saldırı devletin içinden yardım alınmadan yapılamaz!

Aklı sıra terör örgütü PKK’yı aklamaya çalışmış, kafaları karıştırıp manipülatif bir hamle yapmış... 

Ulan beyinsiz!

Alışmışsınız ya insanlığa kurşun sıkmaya, işkembeniz bile boş durmuyor…

Habire sıkıp, habire sallıyorsunuz…

Hepimiz biliyoruz ki, can çekişen it sürüsü bir örgüt var… Ve bu örgüt bir şekilde taraftarlarına şunu göstermek isteyecek, diyecek ki:

- Biz varlığımızı halen daha sürdürüyoruz…

Hal böyle iken, sen bu durumu inkâr edeceksin, öyle mi?

Yetmezmiş gibi, kalkıp bir de devlete iftira atmaya yelteneceksin…

Vallahi bu devlet iyi devlet!

Vallahi bu devlet merhametli devlet…

Sen ve senin gibileri âleme ibret olun diye darağaçlarında sallandırmak vardı ya, yatıp kalkın şükredin ki, buna yasalar izin vermiyor…

Devlet yardım etmiş, öyle mi?

Ne diyebiliriz ki?

Usanmadınız...

Devletin kucağına oturup sakalını yolmaktan bir türlü bıkmadınız…

Ama ne var biliyor musun terörist Demirtaş?

Hani demişti ya Sokullu Mehmet Paşa:

- Bizim sakalımız kesildikçe daha gür çıkar, diye…

Siz hainliğinizle, ihanetlerinizle, melun saldırılarınızla bizim sakalımızla uğraştınız diyelim, peki ya oturduğunuz kucağımızı nereye koyacaksınız?