Sanat mı dediniz?

Bazen eski şarkılar, türküler değer kulağımıza; yıllar-yıllar öncesine gideriz… 80 kuşağı olan bizler için bu çok farklı bir duygudur aslında… 
Çünkü türküleri özeldir o yılların, şarkıları, sözleri, bestesi ve güftesiyle bambaşkadır ezgiler… 
Dinlenirsiniz dinlerken… 
Ruhunuz dinginleşir, kendinizi daha bir huzurlu, daha bir mutlu hissedersiniz…
Peki, ya şimdi öyle mi?
Şimdinin şarkıları, sözde türküleri, ezgileri, bir bilinmezin parçası olmuş sanki… 
Ne dedikleri belli, ne anlatmak istedikleri…
Birbirinden kopuk satırların birbiri ardına dizildiği sözler, nasıl olmuşsa şarkıya dönüşmüş, türküye dönüşmüş… 
Eski türkülerde ve şarkılarda kendinden bir parça buluyor insan; kendini o saza ve söze ait hissediyor… 
Ama günümüzde bu maalesef mümkün değil… 
Gençler ne idüğü belirsiz sanatçıların ve sanat akımlarının peşinden koşuyor… 
Sözün, sazın, sezin hiçbir önemi yok… 
Şimdi sanat olmuş teşhircilik ve çıplaklık… 
Bunu başarabilen başarılı sanatçı oluyor güya… 
Ne kötü değil mi?
Sanatı ve sanatçıyı bile zayi etmişiz… 
Sözleri, sesleri, sazları, aşkı ve sevdayı metaya dönüştürmüşüz… 
Ne Ferhat’ın Şirin’i kalmış dizelerde, ne de Mecnun’un Leyla’sı ulaşabilmiş günümüze… 
Bırakı dağı taşı, Ferhat düz yolda şaşırmış, Mecnun ise çölleri çoktan çıkarmış hayatından… 
Bu bir tükeniştir aslında, yok oluştur… 
Sanatın sekülerleşmesi, içinin boşaltılması ve de yozlaştırılmasıdır… 
Yazık!
Hem de çok yazık…