Sanayi Mahallesi 18

Sanayi Mahallesi’ne Tortum tarafından Gürcü Boğazından ağır ağır geldiğiniz zaman uzaklardan tüm heybetiyle Palandöken’in sizi o yaşlı ama görkemli gözleriyle süzdüğünü hissedersiniz. Solunuzda Erzurum savaş tarihinde çok mühim yeri olan Kargapazarı dağlarının bağrına bastığı sırları ve çocuk şehitlerinin ruhaniyeti bir rüzgâr gibi eser, kuşatır sizi. Çobandede Tabyası kartal yuvası bu dağ silsilesinde, bir muhteşem uçurumun zirvesinde tarihin yollarını bekleyen bıçkın savaşçıdır. Kargapazarı kartal yuvası, Palandöken ise kartal bakışlı bir ulu ozandır; asırların ve kervanların hikâyesini, destanını çığıran…

 

Erzurum ovasının rakımı en düşük yeri hemen Sanayi Mahallesi’nin altı, Kargapazarı’nın dibi, Soğukçermik(Soğucak), Müdürge (Çayırtepe) ve Kösememmet köylerinin olduğu havzadır. Erzurum’un tarihi sazlığı, bataklığı olan bu havzanın suyu, otu, toprağı kükürt kokar. Arazide küçük bir ağaç büyüklüğünde pembe ve mor gülleri olan dikenler ne de çoktu. Sanayi sitelerinin başladığı yere kadar irili ufaklı bataklık ve su birikintilerine sahip Sanayi Mahallesi Erzurum ovası ile şehir merkezini buluşturan, uzlaştıran bir fedaigibiydi…

 

1970’ler, 80’ler…

Bataklıklardan dolayı kükürt, kireç ve tuz kokan arazide ilerleyip Soğukçermik’i geçince önce beyaz Kızılay çadırlarına benzeyen çadırlar, ardından tezek kalakları sizi karşılardı. Çocuk ruhumun izlediği kovboy filmlerinden etkilenerek bir Kızılderili obasına benzettiği beyaz çadırlarda göçebe yaşayan ve halkın “Poşa” dediği insanların yüzü gözü hiç bizlere, Erzurumlulara benzemezdi. Poşalar; çekik ve karanlık gözleriyle, sert ve yabani bakışlarıyla, esmer tenleriyle, geniş yüzleri ve iri elmacık kemikleriyle gerçekten Kızılderililere benziyorlardı. Belki de Himalayalardan, Moğolistan steplerinden, Tibet’ten gelmişlerdi. Dilleri farklıydı, isimleri de… Hintlilerle Moğollardan oluşmuş birmelez ırk olduklarını düşünürdüm hep. Kaybedecek bir şeyleri olmamasından mıdır, bilmiyorum, içlerinde belalı tipler çoktu … Eminim, birçoğunun nüfus kâğıdı yoktu. Ne iş yaptıklarını çok iyi bilmemekle beraber birçoğunun, çocuklarını ve kadınlarını dilendirdiklerini bilirdik. Çoluk çocuk, kadın kız, delikanlı; ailece (belki aşiretçe demeli) çalışıyorlardı. Çadır kenarlarında, açık havada ocakları sürekli tüterdi. Yazın küçük çocuklarının yalın ayak, bazen pantolonsuz ve hatta donsuz dolaştıklarını görürdük. Küçük erkek çocuklarının entari giydiğine da rastlardık. Çadırlardan oluşan obada en çok rastladığımız hayvan; arabalarına koştukları atlar, vahşi köpekler, Erzurumlunun “culux” dediği hindi ve kaz sürüleriydi…

 

Kadınları Türkçe bilmezdi, yetişkin erkekleri bozuk Türkçe ile konuşurdu. Misal; İstanbul Türkçesi “Ne yapıyorsun?” cümlesi Erzurum ağzında kısa ve ritmik “Neydirsen?”dir. Poşalar “ünlü harfleri yaya yaya ve her zaman yüksek sesle “Neeyydiyersiin?” derdiler. Obanın erkekleri sabah atlarını arabaya koşar, şehre dağılırlardı; ama ne iş yapardılar bilmiyordum. Belki nakliyecilik; belki demir, bakır, alüminyum gibi eski kap kacak toplayıcılığı (eskicilik), belki seyyar satıcılık, belki at satıcılığı… Bu insanlardan çekinirdik biz. Adları hırsızlıkla anılırdı. Hatta bebekleri ve küçük çocukları kaçırıp ileride dilencilik yaptırdıkları halk arasında konuşulurdu. Kadınlarının bir kısmının Sanayinin aşağısındakive Şükrüpaşa’daki bostanlarda çalıştığını, onların akşam selelerinde, Pazar çantalarında yeşillik veya lahana taşıyarak eve dönüşlerinden anlardık.

 

Bu insanların bir kısmı zamanla mahalleliyle tanış olup sosyalleştiler ve yaptıkları gecekondularla yerleşik hayata geçtiler ve hatta içlerinden cami cemaatine katılanlar da oldu?Tanıdığım Poşalardan çok iyi insanlar vardı. Poşaların bazıları da mevsim güz olunca başka yerlere göç ederlerdi.

 

Yaşıtımız olan bir iki Poşa çocuktan annelerinin, nenelerinin isimlerini duymuş ve şaşırmıştım. Ne Türklerde ne Kürtlerde olmayan (Erzurum’da hiç rastlamadığımız) isimler Poşalarınkökeninin Ermeni olduğuna dair şüphelerimi güçlendiriyordu.Yaşıtlarımıza sorduğumda genellikle Artvin ve Ardahan taraflarından geldiklerini söylerlerdi ki Artvin, Ardahan Ermenistan’a ve Gürcistan’a hudut şehirlerimizdi. Biliyoruz ki Gürcistan’ın Türkiye hududundaki şehirlerde ve köylerde Ermeni nüfusu yoğundur. Bu da Sovyetler Birliği’nin bir stratejisidir.

 

Çocuk ruhumda Poşalara yönelik aklımı kemiren sorulardan biri de bunlar ölülerini ne yapıyorlardı; yakıyorlar mıydı, toprağa mı gömüyorlardı? Müslüman olmadıklarını bilirdik, cenazelerini nasıl kaldırıyorlardı, töreleri neydi?

 

Şöyle ki mahallenin fotoğrafçısı Ümit Arpa’nın (Foto Ümit) yaşadığı ve benim tanık olduğum ilginç bir olay bu soruların zihnimi yakması için yeterliydi. Bir gün Foto Ümit’i bu Poşalardan iki delikanlı aile büyüklerinin fotoğrafını çekmesi için evlerine/çadırlarına götürdü. Ümit gelene kadar fotoğrafçı dükkânına ben bakacaktım. Yaklaşık bir saat sonra Ümit, rengi benzi atmış bir halde geri geldi. Yüzü kireç gibiydi ve gözleri bana değil boşluğa bakıyordu. “Ne oldu Ümit, neyin var?” diye şöyle bir sarstım arkadaşımı. (Ümit nüktedandı.) “Bana bir tokat at!” dedi. Atmam mı, yarı okkalı bir tokat attım yanağına ve anlatmaya başladı. Fotoğraf çekmek için gittiği yer, meğer cenaze eviymiş. Ümit’i götüren ailenin büyüğüölmüş vaziyette yatakta yatıyormuş. Cenaze sahipleri ölüye beyaz gömlek, takım elbise giydirmişler, saçlarını taramışlar, tıraş etmişler, ölüyü düğüne gidecekmiş gibi hazırlamışlar ve Ümit, takım elbise içinde karyolaya uzanmış ölünün fotoğrafını çekmiş.

 

Ölüyü elbisesiyle gömme geleneğinin veya inancının eski Türklerde, Budistlerde, Hıristiyanlarda, Yahudilerde ve birçok eski kavimde olduğunu biliyoruz.

 

O gün bugündür kafamda o soru: 

Süsleyip püsleyip takım elbise giydirdikleri ölüyü nereye gömdüler ve bu insanlar hangi inanca mensup? 

 

Wikikpedia sitesinde “Lomlar veya Poşalar” maddesinde şunlar yazıyor:

 

ErmenistanGürcistanTürkiye ve az da olsa Azerbaycan'da belli bölgelere dağılmış olan Hint-Aryan dillerinde ve içinde yoğun Ermenice kelimelerin de bulunduğu Lomca (Lomavren) konuşan 11. yüzyılda Hindistan'dan ayrılmış ve batıya doğru göç etmiş günümüzde Domlar, Dombalar ve Rom gibi gruplarla beraber çağdaş Rom halklarının etnolojik yapısını oluşturan bir halk.

 

Poşalar (Lomlar) genelde tüm Roman halkları gibi bulundukları coğrafya ve ülkelerin dillerini konuşurlar. Günümüzde Ermenistan'da Lomca yani Lomavren dili belli bir düzeyde varlığını korumuș olmasına karşın, Türkiye'de yaşayan Poşalar sadece Lomca kelime haznesi ile Türkçe konuşurlar. Gürcistan'da TiflisKutaisiAhılkelek ve Ahıska şehirlerinde, Ermenistan'da Erivan'ın ilçeleri olan (Kanaker-ZeytunNork-Maraş) ve Gümrü şehirlerinde yoğun olarak yaşarlar. Türkiye'de ise ArtvinErzurumSivasArdahanErzincan gibi Kuzey Doğu Anadolu illeri Poşa nüfusun ağırlıklı olarak yaşadıkları şehirlerin başında gelir.