Sentetik dil

Dil; geçmiş günlerden bugüne dek toplumun taşıyıcısı olan, iletişimi ve anlaşmayı sağlayan, zamanla lehçe-şive ve ağız gibi dallarına ayrılan en yegâne unsurumuzdur. Tarihimizi ve kültürümüzü kavramak için dilin zamanla uğradığı değişimi inceleyebiliriz. 
Ural-Altay sınıfında olan dilimiz, Orhun yazıtlarından bu yana, savaşlar, Helenistik dönemler, toplumsal kaynaşmalar, ticari unsurlarla birçok yabancı millete ve kelimelere maruz kalmıştır. Dil zaten değişime açık olduğu için de bu yenilikleri bünyesine kabul etmiştir. Zaman içerisinde bu değişim Öz Türkçeden neredeyse tamamen farklı bir bütünlük içine girmiştir. Bugün kutadgu biligten yani orta dönemden kalan bir eseri okumak istesek sadece birkaç kelimenin modern Türkçedeki karşılığını çağrıştırma yoluyla çıkarabiliriz. Her halükarda metinleri anlamakta çok güçlük çekeriz. Hulâsa Osmanlı döneminde Farsça ce Arapçadan fazlasıyla nasibini alan dilimiz ve aruz ölçüsüyle yazılmış hemen hemen bütün beyitler de bize yabancı gelir. Yine baktığımızda dilin karşılığını edebiyatta bulduğumuz için bu anlaşılamamayı servetifünun döneminde Uşaklıgilin romanlarında görebiliriz. Lakin zamanla dilimizde sadeleşmeya gidildiğini ve halkın öncelendiğini görürüz, 2. Tanzimat dönemi buna bir örnektir. Bu uğurda görüyoruz ki, yabancı kelimelere maruz kalan dilimiz o kadar anlaşılamaz ve olması gerektiğinden fazla zenginleşmiş ki; halk içerisinde katman oluşturmuş. İşte dil bu kadar etkili bir araçtır. 
Zamanla sadeleşen Türkçe ise bugün maalesef ki batıdan gelen kelimelerin kurbanı olmaya başladı. Hele ki gençlerin bu olguyu havalı bulması, Avrupai olmanın bir ayrıcalık olduğunun sanılması ve özentiliğin de bir eseri olacak ki yine Türkçemiz çalkantıya uğramaya başladı. Böyle devam ederse özümüze dair bir şey bırakmayacağız. Uyan ey genç. Uyan halk. Özünü hatırla, bilinçli ol, dilini muhafaza et. Yoksa geri dönülemez değişimin mahkumu olup kim olduğunu unutacaksın.